Loveorganik

Loveorganik
Loveorganik organik yaşam ürünleri

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Kağıt Temizlik Ürünleri Ne Kadar Tehlikeli Olabilir?

Kağıttan temizlik ürünleri bir anda nasıl da, pamuktan havlularımızın, bezlerimizin yerini aldı. Sorgusuz, sualsiz kabullendik tuvalet kağıtlarını, peçeteleri, havluları…

Kağıt endüstrisinin "al, at" diyerek verdiği pasla, kendi kalemize bir güzel "gol" atıyoruz. Kolay, hazır, yıkama derdi yok, temiz görünümlü, alıyorsun bir sefer kullanıp atıyorsun. Oysa kendimizi, geleceğimizi atıyoruz çöpe.
Bir kağıt havlu ne kadar kötü olabilir ki?
Yeterince kötü, açıkça söylemek gerekirse ölümcül olabilir. Kağıt havlularla ilgili problem en başta dioksinin varlığından kaynaklanıyor. 75 üyeden oluşan kimyasal ailesine "dioksin" adı veriliyor. (Bunlardan biri Vietnam Savaşı’nda ABD tarafından bir silah olarak kullanılmıştı.) Dioksinler, kağıt sanayinde, klorla ağartma işlemi sırasında oluşuyor ve araştırmalar evlerimizde kullandığımız ürünlerde dioksinin izlerine dikkat çekiyor.

Araştırmacılar zehirli kimyasallar sıralamasında başı çeken dioksinlerin, östrojen gibi "doğal steroid" hormonlarını taklit ederek birçok biyokimyasal reaksiyonu başlattığından söz ediyor. En ufak miktarları bile, akne ve eklem ağrılarından uykusuzluğa, kansere, doğum bozuklukları ve bağışıklık sistemi zayıflığına kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olabiliyor. Dahası dioksinler ve kuzeni "furans" yağda çözünür olduğundan bedenimizdeki yağ hücrelerinde birikme eğilimi gösteriyor. Dioksinlere anne sütünde dahi sıklıkla rastlanıyor. Bebekler yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalabiliyor.

Satın aldığımız tuvalet kağıtları, kağıt mendiller, süt veya meyva suyu kartonları, tamponlar, kahve filtreleri, tek kullanımlık çocuk bezleri, peçeteler, kağıt tabakalar vs. eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük dozlarda dioksin içeriyor. Dioksinler bu ürünlerin herhangi birinden yiyeceklere ve vücudumuzun duyarlı kısımlarına geçebiliyor.
Bu bileşiklerin en ufak miktarının bile laboratuvar hayvanlarında kansere sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Bürosu dioksinleri "olası insan kanserojeni" sınıfına alıyor.

Kullandığımız bu ürünler çöplüklerde yakıldığında dioksinler, hava yolu, sanayinin kirlettiği su kaynakları, bu su kaynaklarıyla sulanan tarım ürünleri ve su ürünleri yoluyla da bize ulaşabiliyor. Bu arada kağıt hamuru ve kağıt fabrikalarının atıksularının içerdiği tek zehirli madde dioksin değil. Ontario Çevre Bakanlığı’nın 1986 yılında yaptığı araştırmada alüminyum ve çinko dahil dikkat edilmesi gereken 41 madde (benzen, kadmiyum, kurşun, civa PCB’ler, tölüen vs.) tespit edilmiş.
Dioksinlerden, ağartılmamış veya klor içermeyen kağıt ürünleri kullanarak kurtulabilirsiniz. Kötü haber ise; düşük talepten dolayı bunların piyasada bulunmalarının zor oluşu.

Diğer bir çözüm ise geridönüşümlü kağıt kullanmak. Geri dönüşümlü kağıtlarda diğer ürünlere göre daha az ağartma yapılıyor. Düşük sıcaklıklarda çalışılıyor olması da geri dönüşümlü kağıtta dioksin oluşumunu azaltıyor.
Avrupa’da birçok kağıt fabrikasında, ağartma işlemlerinde klor yerine "oksijen", "peroksit" ve "sodyumhidroksit" kullanılıyor. Fakat teknoloji değişiminin maliyeti kağıt sanayini bu alternatiflerden uzak tutuyor.

Hiç şüphe yok ki, bu problemin cevabı çevreci tüketicilerin yapacakları alışveriş tercihlerinde ve örgütlü tüketici baskısında, hatta kağıt havlu gibi ürünleri hiç almamakta. Bizler bu ürünleri tüketmeyi sürdürdükçe, firmalar ekonomik açıdan başarılı kağıt üretimlerini değiştirmeye girişmeyecekler.

Organik sertifikalı temizlik ürünleri ile hem siz hem de aileniz kimyasal sanayi üretiminin yol açtığı birçok zarardan korunabilirsiniz. Loveorganik.com üzerinden organik temizlik ve hijyen ürünlerine ulaşabilirsiniz.

Neden Organik Temizlik?

"Temizlik" kavramı her ne kadar tek bir anlam ifade ediyor gibi görünse de gerçekte kişiden ortama, zamandan mekana kadar pek çok etkene göre değişen bir anlam taşıyor.

Artık hiçbirimiz anneannelerimiz gibi evi süpürmüyor, çamaşırı küllü sularla yıkayıp güneşte kurutmuyor, yerleri arap sabunuyla fırçalamıyoruz. Buna vaktimiz yok. Temizlik için "hoş kokulu", "beyazdan daha beyaz yapan", "iz bırakmadan pırıl pırıl yıkayan", "mikroplardan arındıran" yardımcılarımız var. Ancak evimizi, eşyalarımızı, giysilerimizi ve yediğimiz yemeğin artıklarını temizlerken bedenimizi, suyu, toprağı, havayı, doğal ortamları nasıl kirlettiğimizin farkına varmıyoruz.
Oysa çevreyi ve insan sağlığını tehdit eden temizlik maddeleri yerine ev temizliği konusunda çevreye karşı sorumlu pek çok seçenek bulunuyor.

Üreticiler, önemli bir çoğunluğu evlerinin "tertemiz", "dezenfekte edilmiş", "mikropsuz" olması gerektiğine inandırmak konusunda son derece başarılı olmuşlar ve bunu yapabilmek için gereken ürünleri satmayı sürdürüyorlar. Tuvalet ve fırını temizlemek için asit, banyoyu dezenfekte etmek için fenol, mobilyaları cilalamak için damıtılmış petrol ürünleri, çamaşırlarımızı beyazlatmak için klor ve yalnızca evlerimizi temiz tutmak için çeşit çeşit diğer zehirli kimyasal maddeler...
Günlük yaşamda kullandığımız ürünler 55.000’in üzerinde kimyasal çeşidi içeriyor ve her yıl bunlara binin üzerinde yenisi ekleniyor. Birçoğu ise yeterince test edilmeden ve belirli bir mevzuata tabi olmadan piyasaya sürülüyor.
Bu ürünlerin büyük kısmı doğrudan kanalizasyona akıp sonunda da su sistemlerimize karışıyor. Sözünü ettiğimiz kimyasallar, sonunda "fazla yüklenme" olasılığı yaratarak vücudumuzda depolanıyor ve zehirli olma düzeyine ulaştığında çeşitli hastalıklara yol açıyor. (Kronik yorgunluk sendromu, alerjiler, karaciğer sorunları, lenf kanseri gibi.)

Evsel temizlik malzemeleri sadece toprağı ve su kaynaklarını değil, teneffüs ettiğimiz havayı da tehdit ediyor. Sprey boyalar, fırın temizleyiciler, dezenfektanlar, mobilya parlatıcıları ve diğer tüm sprey ürünler, birkaç gün sonra soluyacağımız havanın bir parçası oluyor.

Sadece kentlerde yaşayanların değil, kırsal kesimde yaşayanların da atık su sistemlerine neler gönderdiklerine dikkat etmeleri gerekiyor. Foseptik sistemler atık su sorununu çözmüyor; boyalar, çözücü, inceltici, ağartıcı kimyasallar, aseton, tuvalet temizleyiciler ve lavabo açıcılar ile diğerlerinde bulunan belirli kimyasal maddeler organik maddeleri parçalayan organizmaları zehirleyebiliyor. Oysa organik maddelerin parçalanması doğal döngünün işlemesi açısından zincirin olmazsa olmaz halkalarından birini oluşturuyor.


Zehirli olmayan doğal temizlik maddeleri ise foseptik sistemi, içme suyu ve sağlık konusunda büyük yararlar sağlıyor. 

Sonett, Klar ve Sodasan dünyada ve ülkemizde organik temizlik ürünlerinde ilk akla gelen markalardır. Bu ürünlere loveorganik.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Neden Organik Kozmetik Ürünleri Kullanmalıyız?

Vücudumuza ne sürersek aslında onu bir bakıma “yemiş” de oluyoruz. Çünkü cildimize sürdüğümüz her şey, cilt tarafından emiliyor ve kana karışıyor. Kozmetikler her kullanımda dolaşım sistemine girer. Spreyler, parfümler ve pudralar solunum yoluyla, dudak ürünleri yutularak, göz çevresi için pazarlanan ürünler de o bölgedeki ince deri ve mukoza tarafından emilerek… Kullandığınız kozmetik ürünlerinin %60’ı cildimiz tarafından emilerek dolaşım sistemimize karışır. Araştırmacılar kadınların cildinin her yıl kullanılan ürünler nedeni ile 2kg kimyasal emdiğini ortaya koymuştur. Bu yüzden organik kozmetik kullanmak demek, sağlığımızı da korumak demek.

Örneğin şampuan ve sabunlarda zengin köpük, temizlik kokusu ve uzun raf ömrü genellikle yüzey-aktif sentetik kimyasallar tarafından sağlanıyor. Kozmetik ürünlerde kullanılan nemlendiriciler çoğunlukla petrol türevi jelatin benzeri bir madde olan petrolatum gibi kimyasallar içerir, aynı kremlerde kullanılan ve cilde kadife gibi bir yumuşaklık veren silikon bazlı dimethicone gibi.

Yağlayıcılar, nemlendiriciler, koruyucular, antioksidanlar, farmasatik ajanlar, polimerler, boya ve koku verici maddeler, karışımı homojenleştirici, koyulaştırıcı özellikleri olan ve yaklaşık % 80 i sentetik bazlı maddeler kozmetik ürünlerinde kullanılmaktadır. Bu tür sentetik kozmetik katkı maddelerinin bazılarının uzun süreli temas sonrasında astım, alerji, cilt döküntüleri ve cilt, meme, rahim ve yumurtalık kanseri riski oluşturduğu tesbit edildiği için bu konu son yıllarda tüm dünyada sağlık kuruluşları ve tüketici organları tarafından mercek altına alınmıştır.
Günümüzde gerçek organik bitki ve hammadde karışımları sertifikasyon ve diğer denetimlerden geçerek onaylanmaktadır. Bebek ve insan sağlığına yan etkileri olmayan organik üretim teknikleri uygulanmış ürünlerin kullanımı çok önem kazanmıştır.
Yanısıra organik kozmetik ürünlerinde kullanılan hammaddeler cilde yarar sağladığı gibi aynı zamanda tüm vücut için de yarar sağlar.  Örneğin, içerikleri baharatlı ürünler cildimiz tarafından emilince, rahatlatıcı bir his yaratır, duyuları harekete geçirir. Alüminyum bazlı ürünler yerine, mineralli makyaj malzemeleri kullanıldığında daha az kullanarak daha başarılı bir görünüm elde etmek mümkün olur. Çünkü bunlar diğerlerinden daha konsantredir. Yani daha az kullanımla, hem daha güzel hem daha sağlıklı görünülebilir. 

Özellikle alerjik bünyesi olanlar, güneşten zarar görmüş bir cilde sahp olanlar için organik ürünler idealdir. Organik kozmetik ürünlerin içeriklerinden ötürü alerjik reaksiyona sebep olma ihtimali yok denecek kadar azdır. Öte yandan bilhassa hasar görmüş ciltlerde organik ürünler çok başarılı sonuçlar vermektedir. Neticede her şey gibi cildimiz de doğadan geleni sevmektedir.

Yüzümüze, vücudumuza sürdüğümüz her şeyi cildimiz emiyor. Bu yüzden sağlıklı olmak için sadece yediğimize içtiğimize değil, kullandığımız kozmetiklere de dikkat etmeliyiz. Organik kozmetik kullanmalıyız çünkü geleneksel kozmetikleri kullandığımızda içindeki kimyasal maddeleri vücut atmak için o kadar uğraşıyor ki, gençleşmek için sürdüğümüz o kremler farkında olmadan aslında yaşlandırıyor. Doğa o kadar zengin ki her kozmetik ürününün organiği olabilir. Doğada her derdin bir devası var. Bitkilerin renginden, kokusundan, özelliğinden, dokusundan faydalanarak her ürün yapılabilir. 


Alman Logona ve Sante kozmetik ürünleri de tamamen organik bitkisel üretim ile sağlıklı güzelliği vaadediyor. Bu ürünlere loveorganik.com üzerinden ulaşabilirsiniz.


Neden Organik Kozmetik?

Organik kozmetik, içeriğinde hiçbir şekilde zararlı kimyasal bulunmayan, üretim aşamasından paketleme aşamasına kadar bağımsız kuruluşlar tarafından denetlenip sertifika verilen ürünlerdir. Sertifikalı organik ürünler cildimize ve vücudumuza yapılan uzun vadeli yatırımlardır.

Kullandığımız kimyasalların tümüne içinde yaşadığımız şartlar itibariyle veda edebilmemiz maalesef ki pek mümkün değil. Sürekli kullandığımız deterjanları, parfümleri hayatımızdan çıkartamıyoruz.  ADSL’i, cep telefonlarını ve 3G'yi kullanmadan yapamıyoruz. En azından vücudumuza sürdüklerimizin %100 sağlıklı olduğundan emin olalım. Günlük hayatımızda tükettiğimiz gıdalardan sonra vücudumuzun en çok etkileşim içinde olduğu maddeler genellikle kozmetik ürünleri. Günlük kullanım esnasında olumsuz etkileri çok fazla görülmese de uzmanlar uzun yıllar boyunca aynı etken maddelere maruz kalan insanların çok ciddi sağlık problemleriyle karşılaşacağını belirtiyorlar.

 Bu noktada dikkat edilmesi gereken ise doğal kozmetik olarak reklamları yapılan birçok ürünün aslında birçok sentetik madde içerdiği gerçeği.. Bir kremin ya da şampuanın Hindistan cevizi özü veya zeytinyağı gibi doğal bir madde içeriyor olması, o ürünün sentetik maddeler içermediği anlamına gelmez. Bir ürünün organik kozmetik sertifikasına sahibi olabilmesi için organik olmayan hiçbir kimyasal madde içermemesi gerekir. Bu nedenle kozmetik ürünler alınırken, ürünün sahip olduğu sertifikalar kesinlikle incelenmelidir.

Kozmetik ürünlerin daha güzel kokması, raf ömrünün uzun olması, cildi daha yumuşak hissettirmesi, çok daha fazla köpürmesi gibi birçok nedenden ötürü kozmetik sektöründe birçok sentetik madde yasal veya yasal olmayan yollarla sürekli kullanılmaktadır. Bu maddelere uzun süre maruz kalınması ise beraberinde astım, cilt sorunları, cilt kanseri, göğüs kanseri, bağırsak kanseri gibi birçok soruna neden olabilmektedir. Ülkemizde maalesef bu konuda denetim çok fazla olmasa da özellikle Avrupa ülkelerinde bu alanda çok ciddi çalışmalar yapılmaya başlanmış durumdadır.
Organik kozmetik ürünleri alırken, ürünün sertifikasının olup olmadığını sorgulamak bu açıdan oldukça önemlidir. Özellikle kozmetik ürünlerde sertifikanın yanında ayrıca bir de ürün kodu bulunmaktadır ve bu kod ile ürününüzün gerçekten sertifika sahibi olup olmadığını sorgulamanız mümkündür.


Unutmayalım ki organik ürünlerin hiçbiri paraben, dioxin, benzyl, sodyum lauril sulfat, parafin, formalheid tipi kimyasallar, sentetik koku ya da boyalar içermiyor. Ürünlerin üzerinde organik yazabilmesi için üretim koşulları, içerikleri ve ambalajlanmasına kadar olan tüm üretim sürecinin de onaylanması gerekiyor. Bu sertifika bu ürünlerin hammaddelerinde kullanılan gübreden ambalajının geri dönüşümlü oluşuna kadar tüm prosesin onaylandığı anlamına geliyor.

İnternet ortamında en kapsamlı Organik kozmetik ürünlerine loveorganik.com üzerinden ulaşabilirsiniz.